KÖŞE YAZARLARI

 

“…HAİN EYLEMLERİNİZLE BU KUTSAL MECLİSİ PİSLETMEDİNİZ Mİ?”
 
1642 yılında, İngiltere Kralı I. Charles ülkeyi parlamentosuz yönetmeye kalkışınca, iç savaş çıktı. ‘Kral Yanlıları’ ile ‘Parlamento Yanlıları’ savaştılar. Ordu, parlamento yanlılarıyla beraber oldu, başlarındaki kumandan Oliver Cromwell’di.
Oliver Cromwell, kralcıları yendi, Kral I.Charles’ın kafası kesildi. Yeni yönetim biçimi Cumhuriyet olarak ilan edildi. ‘Cumhuriyetin Koruyucusu’ unvanı verilen Oliver Cromwell, parlamenter olarak meclise girdi.
 
Ancak parlamentodaki milletvekilleri, kendi çıkarları peşinde koşmakta, yeni bir seçim yapılmasından da kaçınmaktaydı. Üstüne üstlük, ordunun terhis edilmesi için karar çıkarmışlar, ordunun siyasetteki etkisini silmek istemişlerdi.
Parlamento için savaşmış olan ordu, kirli işlerle ceplerini dolduran ve kendilerini ‘yeni düşman’ olarak gören milletvekillerinden nefret ediyordu.
 
20 Nisan 1653 günü, ordunun desteklediği milletvekili Oliver Cromwell Parlamentoya geldi. Bir süre, her zamanki yerinde oturduktan sonra ayağa kalktı, sakin adımlarla kürsüye yürüdü ve konuşmaya başladı.
“Her kötü eyleminizle lekelediğiniz, tüm erdemleri aşağılayarak onursuzlaştırdığınız bu mecliste, sizlerin oturmanıza artık son vermeye geldim.
Sizler bir fitneci güruh ve tüm iyi yönetimlerin düşmanısınız.
Sizler, bir sürü alçaksınız ve tıpkı Ays[1] gibi ülkenizi bir çanak mercimek çorbasına satarsınız ve tıpkı Yahuda[2] gibi bir avuç para için Tanrı’nıza ihanet edersiniz.”
 
Konuşmanın bu aşamasında, bazı milletvekilleri kürsüde konuşan Oliver Cromwell’in üzerine yürümeye kalkınca, kapı dışında bekleyen askerler bir anda meclis salonuna doldular.
Oliver Cromwell, milletvekillerine dönük konuşmasını sürdürdü:
 
“Aranızda bir tek erdemli kişi var mı? Sahip olmadığınız bir günah kaldı mı? 
Benim atımdan, sizler daha dind
ar değilsiniz, altın sizin Tanrı’nızdır.
Vicdanını rüşvet karşılığı satmayanınız var mı?
Aranızda, biraz olsun devletini düşünen bir adam var mı?
Siz iğrenç fahişeler; ahlaksız ilkelerinizle, hain eylemlerinizle bu kutsal meclisi pisletmediniz mi,
Tanrı’nın tapınağını bir hırsız inine çevirmediniz mi?
 
Tüm ulusun giderek büyüyen nefretini kazandınız.
Halk sizi buraya, sorunlarına çözüm bulasınız diye gönderdi, ancak sizler en büyük sorun oldunuz!
Şimdi, parlak tokmağınızı alın, kapıları kilitleyin ve Tanrı adına, defolup gidin!”
 
Ülkeye ihanet içinde olan milletvekillerinden oluşan meclis kapatılır, Oliver Cromwell’in liderliğinde yeni bir dönem başlar.
 
İşte yukarıdaki konuşmanın İngilizce aslı:[3]
 
“It is high time for me to put an end to your sitting in this place, which you have dishonored by your contempt of all virtue, and defiled by your practice of every vice; ye are a factious crew, and enemies of all good government; ye are a pack of mercenary wretches, and would like Esau sell your country for a mess of pottage, and like Judas betray your God for a few pieces of money.
 
Is there a single virtue now remaining amongst you? Is there one vice you do not possess? Ye have no more religion than my horse; gold is your God; which of you have not bartered your conscience for bribes? Is there a man amongst you that has the least care for the good of the Commonwealth?
 
Ye sordid prostitutes have you not defiled this sacred place, and turned the Lord’s temple into a den of thieves, by your immoral principles and wicked practices? Ye are grown intolerably odious to the whole nation; you were deputed here by the people to get grievances redressed, are yourselves gone!
So! Take away that shining bauble there, and lock up the doors. In the name of God, go!”
 
Halklar her zaman Godot’u değil, bazen bir Oliver Cromwell’i de beklerler!
 
 
Yılmaz Dikbaş
5 Ağustos 2008